8 Şubat 2009 Pazar

SABAHA ÇIKMAK

Yorganı başına çek Cırcına Kuşu, uyu, uyu ki gece içine girmesin.gece insanın içine girerse kolay kolay çıkmaz…

Uzun gece alaca güne esnedi.

Önce şimşek çaktı,gök gürledi ardından,dünya başlarına yıkılıyor sandı insanlar.Kulaklarını

tutup sese kapandılar.Çocuklar annelerine sarıldı,bebekler ağladı,yaşlılar duaya başladı.

Başını dayadığı pencerenin camı kırılacakmış gibi titredi,irkildi,başını çekti, sonra tekrar

yaklaştı cama,dışarı baktı,gördüğü şey inanılmazdı.Minik bir kuş,evin bahçesine gelip,sırt

üstü yattı, ayaklarını yukarı doğru dikti, hiç kıpırdamadan öylece durdu,ölü gibi durdu.

Ne insanların telaşına,ne gürültüye,ne yağmura aldırdı, öylece durdu.Gök gürlemesi kesilince

kalktı,silkindi,uçtu camın kenarına kondu.

“Gördün mü?”diye bağırdı annesine.”gördün mü?”

“Evet, o aptal cırcına kuşlarından biri, aklınca gökyüzünü tutuyor,yıkılmasın diye.Bunlar gök

gürleyince dünya yıkılıyor sanır,boyuna bakmadan, ayaklarını yukarı diker,gökyüzü yıkılırsa

tutayım,dünya zarar görmesin diye, kuş beyni işte…”

Yağmur durdu,sokağı çocuk sesleri doldurdu,kuş uçtu gitti,hangi dağa gitti?

“Çık “ dedi annesi, “sen de oyna onlarla,üstünü kirletmeden.”

“Çık, sen de oyna” sözü, ne kadar güzel,erik ağacı gibi,annemin sesi bazen ne kadar beyaz”

diye,düşündü.

İçindeki tırtıl,kelebek olup sokağa uçtu.

Çocuklar sokağın başında toplanmıştı.Yanlarına vardığı anda, yağmur yeniden başladı.

“Bizim eve gidelim” dedi,ekşi suratlının kekremsi oğlu,”ıslanırsam annem kızar”

Tüm çocuklar, ekşi suratlının evine yöneldiler.Evin kapısına vardıklarında ,Ekşi Suratlının

kekremsi oğlu, ona döndü:

“Sen “dedi,sen gelme,seni istemiyoruz, sen git de, Hatice Sürtüğünün kızıyla oyna!”
-2-
Çocuklar hep bir ağızdan:”Sen git de Hatice Sürtüğünün kızıyla oyna!”diye bağırdılar.

Acı, yüreğine öyle fena değdi ki,tek olduğunu düşünemedi.

Ekşi suratlının kekremsi oğluna, sıkı bir yumruk attı.Bütün çocuklar üstüne yağdı…

Yaralanmıştı,kirlenmişti.Çocuklar eve girince kalktı.

Nefes nefese Hatice Sürtüğünün evine koştu.

Rivayet Suratlı kadın,kapısına sığınmış kediye tekme attı.”Defol,uğursuz…”

Kedi tam önüne düştü, bir iki sendeledi,kalktı,göz göze geldiler, okşamak için elini uzattı,

hızla kaçtı, kedi.

“Kedi ağlıyor,kediyi ağlattın,”dedi rivayet suratlı kadına.

Rivayet suratlı kadın,başını iki yana sallayarak,”töbe töbe, hep beni buluyor bunlar,al

Bir tane daha.”dedi.


Kapıyı Hatice Sürtüğü açtı,”o gitti,”dedi ”Ah gitti.”

“Nereye,gitti?”

“Bilmiyorum iki gündür yok,gelmedi,sabahın ayazında bekledim,gelmedi,öğlen oldu, akşam

oldu, gece oldu gelmedi.”

“Ona olanlar oluyormuş, malum yerlerde sürtüyormuş.” dedi,Rivayet suratlı kadın.Kapısının

önünü temizlerken,belli ki onları dinliyordu.

“Ah,”dedi Hatice Sürtüğü,”hep bunların yüzünden,hep bu kenef yürekliler yüzünden”

Yaralıydı,elbisesi çamur içindeydi.Eve nasıl gidecekti, ya annesi,Hatice Sürtüğünün kızı

yüzünden dayak yediğini öğrenirse,kesin öldürürdü bu sefer…

Parka doğru yürüdü,ağaçlara dokundu,ağaçlar ıslaktı,yapraklardan süzülen damlalar yüzüne

düştü.Toprak kokusu,çimen kokusu,yaşamı yüreğine yeniden değdirdi.Sümüklü böcek,

Kafasını kabuğundan çıkarmış,antenlerini dikmiş,ağzını bir ekmek parçasına yapıştırmıştı.

İlk kez görüyordu bunu,hayretle uzun uzun baktı.”Demek ,bunlar ekmek de yiyor,vay be..”

-3-
dedi.Solucanlar güne çıkmıştı, iki kumru, onlara doğru kanat çırptı,tam avlarına

yakalayacaklardı ki bankın altından bir köpek yavrusu fırladı, kumruları kaçırdı, gidip

solucanları kokladı, yanlarına kıvrılıp yattı.

“Bazı insanlar, hayvanların hallerini yaşıyorlar” diye geçirdi içinden,ben de şu köpek yavrusu

gibi bir ağacın altına kıvrılıp uyusam,bu gece olacaklar olmasa,boşuna korkuyor olsam…

“İyi misin?”

Kaçan kumrular,geri döndü,içine girdi,erik ağacı yeni tomurcuklar açtı.Güneş yaprakların

arasından süzülüp içine dolan geceyi kovdu,içine dünya girdi.

“Bu ne hal, ne olmuş sana?”

“Hiç,”deyebildi,yalnızca,”hiç.”

“Beni böyle gördü, işte, kirli, yaralı, ıslak, çirkin,” sevinç hüzünle yer değiştirdi içinde.

“Ama” diye, düşündü hızla:”Çocukların beni oyuna almadıklarını görmemiştir.Görmüşse

dünya yıkılır altında kalırım,yer yarılır içine girerim, görmemiştir.Gelme dediklerini,üstüme

tükürdüklerini, aşağıladıklarını,itildiğimi,ağladığımı görmemiştir.En iyi arkadaşımın Hatice

Sürtüğünün kızı olduğunu bilmiyordur.Hatice Sürtüğünün kızının bahçelerden meyve

çaldığını,erkeklerle ayıp şeyler yaptığını,çaldığı meyveleri sinema kapısında satıp bilet

aldığını,izlediği tüm filmleri bana anlattığını, küfür ettiğini,sigara içtiğini bilmiyordur.

Hatice Sürtüğünün, erkeklerle oynaştığını,Züğürt suratlı Nevzer’ın kocasını ayarttığını,

bunları yaparken hiç utanmadığını, Allah’tan korkmadığını bilmiyordur.”

“Annem bilmişti de saçım elinde kalmıştı,beni geceye hapsetmişti,bilirse beni kalbine

konuk etmez bu…”

“O gelince, güzel,umursamaz bir erik ağacı oluyorum, o beni erik ağacı sansın hep, hiç

kırılmayan,solmayan erik ağacı sansın…”

“Oyundan atıldığım zaman, kendime küstüğümü, ellerime, gözlerime, yüzüme küstüğümü

bilmesin…”
-4-
“İyiyim”

“Hiç iyi görünmüyorsun”

“Yok,düştüm,koşarken düştüm.”

“Neyse,sonra görüşürüz.”

“Gidiyor, cırcına kuşu, eriyen yüreğim için bir şey yapamaz mısın?”

Tam kalkarken esriğin oğlu, girdi parka.

Yanına geldi, oturdu, boya sandığını ayaklarının altına sıkıştırdı.

“Evden kaçtım” dedi.

“Annem kaçmayayım deye odaya kilitledi beni, camdan kaçtım.”

“Esrik, çok esrik babam,korkutacak kadar esrik, aptalca,anlamsızca esrik,

bencilce, çözümsüzce, ağız dil vermiyor bize…Bir güne tutunamayacak kadar

esrik. Bütün gece ağladı, ağlamasına dayanamıyorum, ona acımaya dayanamıyorum ben.

Onu baba bilmek istiyorum; ama izin vermiyor, içimi acıtıyor.Esrik benim babam, baba

olamayacak kadar esrik, esrik işte..”

Ağacın yapraklarından süzülen damlar yanaklarına düşüyordu, esriğin oğlunun.

Hep siliyordu damlaları; ama damlalar inatla düşüyordu yüzüne.

“Erik ağacı gitti” dedi.

“Bu parkta erik ağacı yok ki!” dedi, esriğin oğlu.

“Bazen oluyor,işte boş ver.”

“Ben hiç görmedim,”dedi, esriğin oğlu.

“Ne zaman eve gitsem, annem getirdiğim parayı sayıyor önce, annemin elleri anne kokmuyor,

para kokuyor,para konuşuluyor her yerde,yediğim yemek, giydiğim hırka hep para, içim

kalkıyor, elleri, gözleri, sözleri hep para,her şeyden öne geçiyor, parası olmayan” hiçtir “ dedi,

annem,”parasız insan şerefsizdir.”dedi, ”yaramaz” dedi, ”çalış” dedi, hep,”çalış,paramız

olmazsa ne işe yararız.”dedi.
-5-
“Dün gece eve çok para getirdim,annem saçımı okşadı.”Yapma, anne, dedim,ellerini
bana sürme.”

“Çok kızdı,”bu çulsuz,adam olsaydı, sana bunu yaptırır mıydım “ dedi. “Babam bana baktı,
ağladı mı ne,erkekler ağlamaz,hele babalar hiç ağlamaz…”

Boya sandığını hınçla tekmeledi.

“Ne zaman eve gitsem,annemin sözleri, ateş yağmuru oluyor, üstümüze yağıyor.”

Etrafına baktı,ikisinden başka kimse yoktu, içi ürperdi.

“Kaçmaya korkmuyor musun,” dedi.

“Hayır “ dedi,esriğin oğlu,esas beni korkutanlardan kaçıyorum, korkuya sığınmamak için

kaçıyorum, kime, nereye bilmeden, sığıntı olmadan sığınmak istiyorum,incinmeden,

incitmeden, acımadan, acınmadan sığınmak…”

Bu defa kesin öldürürdü annesi, “bir de esriğin oğlu ha!” derdi, kemiklerini kırardı,

Hem esriğin oğlunu eve sokmazdı ki…

İçine dolan suçluluk duygusu tüm bedenini sardı, fırladı yerinden, içine başka türlü bir utanç,

başka türlü bir suç girdi, esti, kavurdu içini.

“Bize sığınabilirsin,” diyemedi, ”ben gidiyorum”, dedi.

“İyi git “ dedi esriğin oğlu ,kırık bir sesle.

“Sen de kaçıyorsun, Hatice Sürtüğünün kızı da gitmiş”

“ Tabi kaçarız,” dedi esriğin oğlu,”tabi gideriz, kalınca ne oluyor sanki…”

Yanıt veremedi, eve doğru koştu.

Kapıyı annesi açtı, o, üstünü değişirken, annesi ,elinde kalan saçları atacak yer arıyordu.

“Sen” dedi, annesi,”benim en büyük ayıbımsın,sülalemizde görülmemiştir,senin gibisi,

kime çektin,hangi günahımın cezasısın,böyle temiz bir ailede böylesi bir pislik…

Açsan zıkkımlan da zıbar,seni görmeye dayanamıyorum,sen yıka temizle o gitsin nerde pislik

var bulaşsın,nerde it kopuk var onlarla dolaşsın,aksayanla aksak,suya gidenle susak,elde

görüp kınardım başıma geldi.”
-6-
“Aç değilim,”dedi, içine acı çökmüştü, perişandı, yatağına doğru yürüdü,canı yok,cismi vardı,

dokunsalar yıkılacaktı.Yatağa girdi yorganı başına çekti, kuşları düşündü,Esriğin oğlunu

düşündü, Hatice Sürtüğünün kızını düşündü, kuşlar gecede ne yapar, Esriğin oğlu ne yapar,

Hatice Sürtüğünün kızı ne yapar?

“Cırcına kuşu gel, koynuma gir, ıslaksan kurutayım, üşümüşsen ısıtayım,her şeyi anlatayım,bizi de kurtar, bizi de yıkacaklar” dedi, Öylece uyudu.

“Hiç korkma” dedi,Cırcına kuşu, kanatlarıma sıkı tutun gecenin hükmü bitti,sabaha uçuyoruz.”

“Uyan,”dedi, annesi,”hadi uyan,ateş içindesin, yanıyorsun,dur bakayım.”

“Sen bakma,”dedi,”anne, sen dokunma,sen dokununca daha çok acıyor!”

“Bahçeye bak sen,Cırcına kuşu erik ağacına konmuş mu?”

“Sayıklıyorsun gene” dedi, annesi,” bir kopup bir giriyorsun dünyanın içine ,bizim bahçede hiç erik ağacı olmadı ki!”


Nedime Özcan Arıkdal

1 yorum:

  1. Nedimeciğim, öyküyü destekleyen resimler de katarsan, ortam çok hareketlenir diye düşünüyorum. Mesela kocaman bir cırcına kuşu ve tepeden tırnağa çiçek açmış bir erik ağacı... Fena mı olur?

    YanıtlaSil