8 Şubat 2009 Pazar

OTOBÜS -1-
Otobüsün pastan dökülen yerleri yağlı boyayla boyanmıştı, ön camdan, boncuktan yapılmış küçük kuşlar sarkıyordu, camlara takılan naylon perdeler,sarı ile gri arasında ne idüğü bilinmez bir renge dönüşmüştü, yaşını makyajla gizlemeye çalışan rüküş bir kadın gibiydi otobüs. Arka cama yapıştırılmış, “Ya benimsin ya toprağın” yazısının altından iki kocaman şehla göz melül melül bakıyordu.

“Bu mu?” dedi Taylan, “buna mı bineceğiz?”
“yalnızca iki saatcık,oraya başka türlü gidiş yok, asma suratını,iki saatcık işte.”
“iki saatcık ,iki güncük, iki yılcık derken bir ömürcük,ben anlayamıyorum seni,
iki saate değil bir ana bile -çık eki ,eklenmez.”
“Hemen başlama, ben kendimi yanıma almadım,
“Senin kendini yanına almaman, pazartesi diyetleri gibidir, ilk molada yetişir arkandan.”
”Başka seçeneğimiz yok,varacağımız yer, o kadar güzel ki,bu yolculuğu hemen unutacaksın.”

“İdare ederiz artık madem, iki saatcık.”

Birbirine, görsel,işitsel,duyusal olarak bihaber, ne kadar insan varsa o kadar insan, bindi,otobüse.

Çırak, herkesi tek tek süzdü,ilgilenirmiş gibi yaptı,
İki turist kız, otobüse doğru telaşlı koştu, kızlardan biri elindeki haritadan bir yer gösterdi.
“Yes” dedi, çırak,”tamam misis, aynen okey, biz de oraya goluyoruz.”
Kızlar, otobüse binerken gözleri,kızların bacaklarına takıldı,”rüyalarımın manitaları “ diye içlenirken tokat ensesinde patladı.
“Trene bakar gibi…işine bak lan,sonra, turist bizi niye istemiyor? Bu dingiller eğitilmeden, nah ister…”
Kızlar gülüştüler,çırak kıpkırmızı oldu,”Yanlış anladın usta”, dedi.
“Doğru ol da yanlış anlamayalım lan, delikanlı ol,yavşama,”dedi, Donuk surat,kızlara döndü,
”no proplem” dedi,”
Önden,bulaşık bir ses,”Şanslı piçler, biz bu güzelliklerden mahrum büyüdük ”dedi
Yanındaki besbelli kadından, dirsek yedi, “ ne var, söz misali yanı,”

Her yanı uzman: ”Bireylerin iç mekanizmaları,toplumsal,konumlarına yansıyor,” diye düşündü. “insan Manzaraları”,dedi duyulabilir sesle.

Taylan,alaycı bir bakışla süzdü,” yapma, ben de bunlar, ne manzaraları,diye düşünüyordum.”dedi, içinden,

”Tamam mıyız?” dedi Donuk surat,”devam usta,”dedi çırak.

Yaşlı otobüs yol boyunca öksürdü.Donuk suratlı , kaset koydu, sigaradan sararmış parmakları direksiyonun üstünde tempo tuttu,önüne çıkan kavislere aldırmadan sürdü, korkulu,kelle koltukta bir yolculuk başladı. Yolcular koltuklarının kollarına sıkıca tutundular,yolun bir tarafı derin bir uçuruma bakıyordu.Kimse ses çıkaramıyordu.
Otobüs sallandıkça donuk surat, bir yolculara bakıyordu ,bir yola,bıyık altından sırıtıyordu.

Otobüsün önündeki kul yapımı, dar, uzun, bol çukurlu yol, dağın tepesine tırmanıyordu , aşağıda insanı çileden çıkaracak kadar güzel bir manzara vardı.Bu yol bir bitse, sıra güzelliklere gelecekti ;ama…
2
Taylan, kara gözlerini yumdu, yol arkadaşı, içinde bir suçlu sızı duydu, uyusa yol bitene kadar uyusa bari, oysa Taylan, ne otobüsün öksürmesinden, ne donuk suratlı şoförden, ne de yolculardan şikayetçiydi, o, yol arkadaşına içleniyordu.Yolculukları önemsememesini anlayamıyordu.

Ani bir firen herkesin yüreğini hoplattı,”benimle alakası yok”, dedi, Donuk surat, yola kütük atmış, besmelesizin biri.”
Herkes arabadan indi, doğa baş döndürüyordu, yolcular böylesi bir güzelliği az da olsa korkusuzca seyretmenin tadına varacaklardı ki…
Donuk surat, “bir el atın yoksa, akşama kadar ,hatta sabaha kadar seyredersiniz.” dedi.
Birkaç kişi yardıma koştu.Donuk surat, her yanı uzmanı, çaktırmadan süzdüğünü sanıyordu.

Her yanı uzman ”Bu tipin, sosyo kültürel yapısı freudyen acıdan incelenirse karşımıza dışlanmış bir çocuk çıkabilir, onun gözlerindeki saygınlığımı hissedebiliyorum,Bu da çok doğal, çünkü bende kadının, sosyal ve kültürel yansımasının gücünü görüyor.Maço ;ama meşru bir tip, yoksa ara ara yakaladığım bakışlarda başka bir cüretkarlık aranması çok manasız olur, bu konularında hiç bir zaman sosyal zaaf göstermemişimdir.”,”

Taylan, uzayan yeşile baktı içini çekti,bu otobüs,bu insanlar, bu şoför,bu her yanı uzman…

“Şu yol bir bitsin, sonrası çok güzel,gün batımı, şarap, deniz…

Otobüse binerken neden böylesine tedirgin olmuştu, hangi, resim onu nereye ,kime götürmüştü.

“Ne kadar sakin senin esmerliğin,senin duruşun da gülüşün de insanı dinlendiriyor, sende insana iyi gelen bir şeyler var, ”dedi , arkadaşı,

“Bir de kendime iyi gelebilsem.”dedi Taylan,

Bu yüzde mi yolculuğa, Taylan’la çıkmak istemişti,

Esmer minyon tipliydi, insana güven veriyordu Taylan, dilinin dönmediğini gözleriyle anlatıyor, en büyük yardımcısı da gülüşü, onu hep başkalarından sakınmıştı ;ama sevdiklerinden hiç sakınmamıştı, şimdi bu otobüste,ne kadar farklı,onu buna zorladığı için, kızdı kendine,bir an önce bitse denize ulaşsak.

Taylan, gökyüzüne baktı, düşündü “insan varmak istediği yere,böyle zorlukla…
Daha kolay yollar bulamaz mı,illa zorluk mu gerekli,varılan neresi olursa olsun, böyle bir otobüsle değer mi?”

Küçük dağ çiçekleri, böğürtlen dikenleri, doğada her şey yalnız; ama mutlu,insan nelere özendiriliyor, oysa…


Aniden başlayan bebek ağlaması düşüncelerini böldü, bebek kesik kesik ağlıyordu, duyusal kadın “çok sıcak hırkasını çıkar “,dedi, bebeğin annesine,anne, hırkayı çıkardı,çantasından meyve suyu dolu bir biberon aldı, bebeğin ağzına tıktı, bebek biberonu itti ,ağlamaya devam etti,”bunaldı” dedi otobüstekiler,” biz bile…”anne mahcup, “alışık değil de” dedi, cam açsak,”camlar sabit açılmaz “dedi, Donuk surat,” tavandaki havalandırmayı aç “dedi, çırağına,çırak havalandırmayı açtı, duyusal kadın, kolonyayla bebeğin kollarını ,alnını sildi çocuk sustu.
Her yanı uzman,”Bu otobüs bir çok, TV programda kullanabileceğim, sosyal verilerle dolu, toplumsal,duyarlılığa ve iletişime müsait ortamlar,küçük insan, psikolojisinin daha iyi kavranılmasında yardımcı olabiliyor.”

“Bulutlar” ne kadar yakın”, dedi Taylan, uzansam tutacak gibiyim,küçükken bulutların üzerinde hayal ederdim kendimi,bulutun üstünde yüz üstü yatmışım,ellerim çenemde ayaklarım havada, öylece bütün dünyayı izlerdim, ne müthiş bir hafiflik.

“Ya bindiğin bulut yağmur yüklüyse,” dedi,
“O zaman ben de, yağmur olurdum,yağardım.”
“Nereye,?
“İsmi konmamış bir yere, insanın, kendi olma özgürlüğünün,yalnız düşlerde yaşamadığı bir yere..”

Ön koltuklardan birinde oturan benzeşik adam, sigara yaktı.

“Güzel abim, yanlış anlama,sigara içmek yasak,malum kapalı yer, cezası var” dedi çırak.
“Senin canın sağ olsun” dedi, benzeşik adam, sigarayı tükürüğüyle söndürdü,pakete soktu.

Her yanı uzman,”toplumsal davranış kalıplarının, sosyal mekanizmalarla sınırlandırılmasına sevindi, çırakla göz göze geldiler, çırağa, onaylayarak baktı,dudaklarını kulaklarına doğru gerdi.

Çırak,ürktü, bakışlarını hızla kaçırdı.

Kaset değişti,”hiç mi gülmeyecek bu benim bahtım, hem yetim, hem garip hem de aşığım.”otobüsün içine hayatın acı gerçekleri yayıldı.

“Budur” dedi,Taylan “hep, bunu hayal etmiştim,” sesinde alay vardı.“Bu benim şarkım, hem sosyal içerikli hem de hüzünlü” dedi ,”Bir çok toplumsal yaraya parmak basıyor.” ,
İlk kez birlikte güldüler.
Taylan, gözlerini yine yumdu.

“Senin içinde bir kuş mu var? İstemediği ortamlardan pır uçuveriyor,şimdi de uçtun, işte!” dedi, arkadaşı.

Taylan, içinde bir fısıltı duydu, sesi izledi ,pembe kokulu bir odanın içindeki dolaba girdi,sindi,dışarıdaki sesler yavaş yavaş silindi,meltem kokulu bir hoşluk doldu içine, otobüs kayboldu,,kendini güvende hissetti, kendinden olmayanlar dışarıda bıraktı,öylece durdu,düşündü,gördüğü her şeyi duyduğu her sesi yeniden biçimlendirdi,yüreğinden bir fırça çıkardı,istediği gibi çizdi, boyadı,sildi, tam istediği gibi düşlerinin resmini... Nasıl istiyorsa öyle ...Ne istemediğine dokundu ne de istemediğini kendine dokundurdu. Fazlalıkları dolabın dışına attı.Sarsıntılara aldırmadı kafasını çarpsa da aldırmadı,çizdi, boyadı, karaladı, sildi.

Turist kız, çantasından ıslak bir mendil çıkarıp boynunu ,memelerinin arasını uzun uzun sildi, Donuk surat dikiz aynasından çaktırmadan onu, gözetliyordu, göz göze geldiler.
”usta dikkaaat !”
Sesi, ani firen sesine karıştı.
Panikleyen yolcular arasından, bir ses yükseldi, ”Yavaş, lan, Harran ovasında mı sürüyorsun,insan taşıyorsun, millet senin keyfine… canından olacak!”

Çırak inip otobüsün sağına, soluna baktı,” usta yok bir şey,” diye bağırdı.”benim manitaları kesersin ha, Allah böyle yapar ,önce ben görmüştüm.”dedi, içinden.

Her yanı uzman: “Sosyo kültürel özellikler,sistemin yansıması, değerlerin sarsılması, erkek toplumunun modernleşmeye karşı tavrı, eğitim alt yapısı ve batı medeniyetiyle çatışması,böyle bir iç mekanizma, turist kızların risk altında olduğunu gösteriyor.”

Donuk surat, “biz bu yolların kurduyuz, bunca yıldır, bu yolda bir falsomuz olmamıştır, durum kontrolümüz dahilindedir,huzur bozmayalım” turist kıza döndü:
” no panik, canım , korkma !”
“Okey, no proplem”dedi, turist kız,kırıtarak.

Taylan, dolaptan çıktı “ne oluyor?” dedi
Yok bir şey , ”şoför, I love you yapıyor.”



Taylan, Donuk surata baktı,” ben, bu adamı silmemiş miydim?”, dedi
“Yok,bunlar silinse de izleri daha beter kalır,sen gene saklan istersen.”

“ Sen izleyerek,yaşıyorsun, ben saklanarak” dedi, Taylan .

“ Hak etmediğin bir dünyada yaşar gibisin,hak ettiğini de düşlerinde yaratıyorsun,”


Görsel kızın telefonu çaldı,kız bağırmaya başladı, herkesin başı, kıza döndü.
“Yok, bu defa bitti , en yakın arkadaşımla hem de, ne, aslında yalnız beni mi seviyormuşsun, bu nasıl bir ihanet, adisin işte, bütün erkekler gibi adisin,hayvansınız, hayvaaaan!..”
“Ayıp oluyor ama, bayan” dedi donuk surat,”erkek var, erkek var karıştırmayalım”

“Ne ayıbı lan, önüne baksana sen, sana ne?”
Donuk surat arabayı durdurdu.”Edepsizlik etme, adam senin gibisiyle başka ne yapacaktı,
üç gün şaptınız diye, erkekliğimizden ne istiyorsun?”
“Doğru konuş,üç günlük değil beş yıllık sevgilimdi, o benim, en yakın arkadaşımla…”
ağlamaya başladı.
“O zaman arkadaşını doğru seçseydin, tamam keleğe gelmişsin,burası da meşru bir alan sonuçta, aile ortamı var,” dedi donuk surat,
“Televole kızı, ne olacak,” dedi, besbelli kadın, bize on beş yıl sonra aldatıldık da, geberdik mi”

Öndeki bulaşık ses,”kelek dünya “dedi, “sen bu su gibi kızı bırak da,…vay be, öbür karı daha lokum demek ki, şanslı pezevenk” diye, iç geçirdi.
Besbelli kadın,” Şöfor bey, uymayın bunlara gidelim,”

Sigarasını tükürükle söndüren benzeşik adam,”bir sigara molası verseydik, bayan da efkarını yatıştırırdı,” kıza bakıp bıyıklarını burdu,”hem iki laf etsek belki rahatlardınız” dedi kıza.

Her yanı uzman, ters ters baktı,donuk surat toparlandı.
“Yok abi, az kaldı, gün kavuşmadan varalım, “

Her yanı uzman:”Kültürel ve sosyal değerler, sunulan rol modelleri, bireyin derinliklerinden
toplumu yansıtıyor,bu kızın toplumsal kalıplara uygun bir aşk yaşamaması toplumsal hoş görüyü doğal olarak engelliyor.Doğru yerde doğru zamanda doğru adamla birlikte olmak, kadın saygınlığı açısından çok önemlidir,böylesi lümpen erkekler, kadını kendi yaşamına ilişkin çözümler üretebilmesinde, aciz bırakabilir.”

Görsel kız içli içli ağlıyordu.

Taylan, kıza baktı , aslında şanslı olan o,” dedi, arkadaşına
“şanslı mı?” .

“Evet, ihanet eden daha şanssızdır,aşk acısı, insanca bir acıdır sonuçta ;ama diğeri…”

“Sen hiç ihanet etmemişsindir,”dedi, arkadaşı “sen birine ihanet etsen kaldıramazsın,
bununla baş edemezsin,sana ihanet etseler baş edersin de,sen etsen baş edemezsin.”

“Gidenin ardından, ne kalır insana, kendini yeniden sevmekten başka,kendini sevmek ve ihanet, ateşle su gibi, aynı yerde olmaz.” Dedi, Taylan, yol arkadaşına döndü, “her şeye bakıyor,her şeye takılıyorsun,böyle bir otobüste, neyin izlerini sürüyorsun, kim bilir? Her şey, herkes, senin izlediğin bir film,okuduğun bir kitap gibi, kendinden vazgeçmiş sadece izliyorsun” dedi.

“İyi ya da kötü,herkesin yüzünde, içimi kanatan bir öykünün yansıması var.” Dedi, arkadaşı.


“Geceyi görmeden ulaşsak bari,bu otobüsle geceye girilmez.” Dedi,Taylan.



Nedime Arıkdal
SABAHA ÇIKMAK

Yorganı başına çek Cırcına Kuşu, uyu, uyu ki gece içine girmesin.gece insanın içine girerse kolay kolay çıkmaz…

Uzun gece alaca güne esnedi.

Önce şimşek çaktı,gök gürledi ardından,dünya başlarına yıkılıyor sandı insanlar.Kulaklarını

tutup sese kapandılar.Çocuklar annelerine sarıldı,bebekler ağladı,yaşlılar duaya başladı.

Başını dayadığı pencerenin camı kırılacakmış gibi titredi,irkildi,başını çekti, sonra tekrar

yaklaştı cama,dışarı baktı,gördüğü şey inanılmazdı.Minik bir kuş,evin bahçesine gelip,sırt

üstü yattı, ayaklarını yukarı doğru dikti, hiç kıpırdamadan öylece durdu,ölü gibi durdu.

Ne insanların telaşına,ne gürültüye,ne yağmura aldırdı, öylece durdu.Gök gürlemesi kesilince

kalktı,silkindi,uçtu camın kenarına kondu.

“Gördün mü?”diye bağırdı annesine.”gördün mü?”

“Evet, o aptal cırcına kuşlarından biri, aklınca gökyüzünü tutuyor,yıkılmasın diye.Bunlar gök

gürleyince dünya yıkılıyor sanır,boyuna bakmadan, ayaklarını yukarı diker,gökyüzü yıkılırsa

tutayım,dünya zarar görmesin diye, kuş beyni işte…”

Yağmur durdu,sokağı çocuk sesleri doldurdu,kuş uçtu gitti,hangi dağa gitti?

“Çık “ dedi annesi, “sen de oyna onlarla,üstünü kirletmeden.”

“Çık, sen de oyna” sözü, ne kadar güzel,erik ağacı gibi,annemin sesi bazen ne kadar beyaz”

diye,düşündü.

İçindeki tırtıl,kelebek olup sokağa uçtu.

Çocuklar sokağın başında toplanmıştı.Yanlarına vardığı anda, yağmur yeniden başladı.

“Bizim eve gidelim” dedi,ekşi suratlının kekremsi oğlu,”ıslanırsam annem kızar”

Tüm çocuklar, ekşi suratlının evine yöneldiler.Evin kapısına vardıklarında ,Ekşi Suratlının

kekremsi oğlu, ona döndü:

“Sen “dedi,sen gelme,seni istemiyoruz, sen git de, Hatice Sürtüğünün kızıyla oyna!”
-2-
Çocuklar hep bir ağızdan:”Sen git de Hatice Sürtüğünün kızıyla oyna!”diye bağırdılar.

Acı, yüreğine öyle fena değdi ki,tek olduğunu düşünemedi.

Ekşi suratlının kekremsi oğluna, sıkı bir yumruk attı.Bütün çocuklar üstüne yağdı…

Yaralanmıştı,kirlenmişti.Çocuklar eve girince kalktı.

Nefes nefese Hatice Sürtüğünün evine koştu.

Rivayet Suratlı kadın,kapısına sığınmış kediye tekme attı.”Defol,uğursuz…”

Kedi tam önüne düştü, bir iki sendeledi,kalktı,göz göze geldiler, okşamak için elini uzattı,

hızla kaçtı, kedi.

“Kedi ağlıyor,kediyi ağlattın,”dedi rivayet suratlı kadına.

Rivayet suratlı kadın,başını iki yana sallayarak,”töbe töbe, hep beni buluyor bunlar,al

Bir tane daha.”dedi.


Kapıyı Hatice Sürtüğü açtı,”o gitti,”dedi ”Ah gitti.”

“Nereye,gitti?”

“Bilmiyorum iki gündür yok,gelmedi,sabahın ayazında bekledim,gelmedi,öğlen oldu, akşam

oldu, gece oldu gelmedi.”

“Ona olanlar oluyormuş, malum yerlerde sürtüyormuş.” dedi,Rivayet suratlı kadın.Kapısının

önünü temizlerken,belli ki onları dinliyordu.

“Ah,”dedi Hatice Sürtüğü,”hep bunların yüzünden,hep bu kenef yürekliler yüzünden”

Yaralıydı,elbisesi çamur içindeydi.Eve nasıl gidecekti, ya annesi,Hatice Sürtüğünün kızı

yüzünden dayak yediğini öğrenirse,kesin öldürürdü bu sefer…

Parka doğru yürüdü,ağaçlara dokundu,ağaçlar ıslaktı,yapraklardan süzülen damlalar yüzüne

düştü.Toprak kokusu,çimen kokusu,yaşamı yüreğine yeniden değdirdi.Sümüklü böcek,

Kafasını kabuğundan çıkarmış,antenlerini dikmiş,ağzını bir ekmek parçasına yapıştırmıştı.

İlk kez görüyordu bunu,hayretle uzun uzun baktı.”Demek ,bunlar ekmek de yiyor,vay be..”

-3-
dedi.Solucanlar güne çıkmıştı, iki kumru, onlara doğru kanat çırptı,tam avlarına

yakalayacaklardı ki bankın altından bir köpek yavrusu fırladı, kumruları kaçırdı, gidip

solucanları kokladı, yanlarına kıvrılıp yattı.

“Bazı insanlar, hayvanların hallerini yaşıyorlar” diye geçirdi içinden,ben de şu köpek yavrusu

gibi bir ağacın altına kıvrılıp uyusam,bu gece olacaklar olmasa,boşuna korkuyor olsam…

“İyi misin?”

Kaçan kumrular,geri döndü,içine girdi,erik ağacı yeni tomurcuklar açtı.Güneş yaprakların

arasından süzülüp içine dolan geceyi kovdu,içine dünya girdi.

“Bu ne hal, ne olmuş sana?”

“Hiç,”deyebildi,yalnızca,”hiç.”

“Beni böyle gördü, işte, kirli, yaralı, ıslak, çirkin,” sevinç hüzünle yer değiştirdi içinde.

“Ama” diye, düşündü hızla:”Çocukların beni oyuna almadıklarını görmemiştir.Görmüşse

dünya yıkılır altında kalırım,yer yarılır içine girerim, görmemiştir.Gelme dediklerini,üstüme

tükürdüklerini, aşağıladıklarını,itildiğimi,ağladığımı görmemiştir.En iyi arkadaşımın Hatice

Sürtüğünün kızı olduğunu bilmiyordur.Hatice Sürtüğünün kızının bahçelerden meyve

çaldığını,erkeklerle ayıp şeyler yaptığını,çaldığı meyveleri sinema kapısında satıp bilet

aldığını,izlediği tüm filmleri bana anlattığını, küfür ettiğini,sigara içtiğini bilmiyordur.

Hatice Sürtüğünün, erkeklerle oynaştığını,Züğürt suratlı Nevzer’ın kocasını ayarttığını,

bunları yaparken hiç utanmadığını, Allah’tan korkmadığını bilmiyordur.”

“Annem bilmişti de saçım elinde kalmıştı,beni geceye hapsetmişti,bilirse beni kalbine

konuk etmez bu…”

“O gelince, güzel,umursamaz bir erik ağacı oluyorum, o beni erik ağacı sansın hep, hiç

kırılmayan,solmayan erik ağacı sansın…”

“Oyundan atıldığım zaman, kendime küstüğümü, ellerime, gözlerime, yüzüme küstüğümü

bilmesin…”
-4-
“İyiyim”

“Hiç iyi görünmüyorsun”

“Yok,düştüm,koşarken düştüm.”

“Neyse,sonra görüşürüz.”

“Gidiyor, cırcına kuşu, eriyen yüreğim için bir şey yapamaz mısın?”

Tam kalkarken esriğin oğlu, girdi parka.

Yanına geldi, oturdu, boya sandığını ayaklarının altına sıkıştırdı.

“Evden kaçtım” dedi.

“Annem kaçmayayım deye odaya kilitledi beni, camdan kaçtım.”

“Esrik, çok esrik babam,korkutacak kadar esrik, aptalca,anlamsızca esrik,

bencilce, çözümsüzce, ağız dil vermiyor bize…Bir güne tutunamayacak kadar

esrik. Bütün gece ağladı, ağlamasına dayanamıyorum, ona acımaya dayanamıyorum ben.

Onu baba bilmek istiyorum; ama izin vermiyor, içimi acıtıyor.Esrik benim babam, baba

olamayacak kadar esrik, esrik işte..”

Ağacın yapraklarından süzülen damlar yanaklarına düşüyordu, esriğin oğlunun.

Hep siliyordu damlaları; ama damlalar inatla düşüyordu yüzüne.

“Erik ağacı gitti” dedi.

“Bu parkta erik ağacı yok ki!” dedi, esriğin oğlu.

“Bazen oluyor,işte boş ver.”

“Ben hiç görmedim,”dedi, esriğin oğlu.

“Ne zaman eve gitsem, annem getirdiğim parayı sayıyor önce, annemin elleri anne kokmuyor,

para kokuyor,para konuşuluyor her yerde,yediğim yemek, giydiğim hırka hep para, içim

kalkıyor, elleri, gözleri, sözleri hep para,her şeyden öne geçiyor, parası olmayan” hiçtir “ dedi,

annem,”parasız insan şerefsizdir.”dedi, ”yaramaz” dedi, ”çalış” dedi, hep,”çalış,paramız

olmazsa ne işe yararız.”dedi.
-5-
“Dün gece eve çok para getirdim,annem saçımı okşadı.”Yapma, anne, dedim,ellerini
bana sürme.”

“Çok kızdı,”bu çulsuz,adam olsaydı, sana bunu yaptırır mıydım “ dedi. “Babam bana baktı,
ağladı mı ne,erkekler ağlamaz,hele babalar hiç ağlamaz…”

Boya sandığını hınçla tekmeledi.

“Ne zaman eve gitsem,annemin sözleri, ateş yağmuru oluyor, üstümüze yağıyor.”

Etrafına baktı,ikisinden başka kimse yoktu, içi ürperdi.

“Kaçmaya korkmuyor musun,” dedi.

“Hayır “ dedi,esriğin oğlu,esas beni korkutanlardan kaçıyorum, korkuya sığınmamak için

kaçıyorum, kime, nereye bilmeden, sığıntı olmadan sığınmak istiyorum,incinmeden,

incitmeden, acımadan, acınmadan sığınmak…”

Bu defa kesin öldürürdü annesi, “bir de esriğin oğlu ha!” derdi, kemiklerini kırardı,

Hem esriğin oğlunu eve sokmazdı ki…

İçine dolan suçluluk duygusu tüm bedenini sardı, fırladı yerinden, içine başka türlü bir utanç,

başka türlü bir suç girdi, esti, kavurdu içini.

“Bize sığınabilirsin,” diyemedi, ”ben gidiyorum”, dedi.

“İyi git “ dedi esriğin oğlu ,kırık bir sesle.

“Sen de kaçıyorsun, Hatice Sürtüğünün kızı da gitmiş”

“ Tabi kaçarız,” dedi esriğin oğlu,”tabi gideriz, kalınca ne oluyor sanki…”

Yanıt veremedi, eve doğru koştu.

Kapıyı annesi açtı, o, üstünü değişirken, annesi ,elinde kalan saçları atacak yer arıyordu.

“Sen” dedi, annesi,”benim en büyük ayıbımsın,sülalemizde görülmemiştir,senin gibisi,

kime çektin,hangi günahımın cezasısın,böyle temiz bir ailede böylesi bir pislik…

Açsan zıkkımlan da zıbar,seni görmeye dayanamıyorum,sen yıka temizle o gitsin nerde pislik

var bulaşsın,nerde it kopuk var onlarla dolaşsın,aksayanla aksak,suya gidenle susak,elde

görüp kınardım başıma geldi.”
-6-
“Aç değilim,”dedi, içine acı çökmüştü, perişandı, yatağına doğru yürüdü,canı yok,cismi vardı,

dokunsalar yıkılacaktı.Yatağa girdi yorganı başına çekti, kuşları düşündü,Esriğin oğlunu

düşündü, Hatice Sürtüğünün kızını düşündü, kuşlar gecede ne yapar, Esriğin oğlu ne yapar,

Hatice Sürtüğünün kızı ne yapar?

“Cırcına kuşu gel, koynuma gir, ıslaksan kurutayım, üşümüşsen ısıtayım,her şeyi anlatayım,bizi de kurtar, bizi de yıkacaklar” dedi, Öylece uyudu.

“Hiç korkma” dedi,Cırcına kuşu, kanatlarıma sıkı tutun gecenin hükmü bitti,sabaha uçuyoruz.”

“Uyan,”dedi, annesi,”hadi uyan,ateş içindesin, yanıyorsun,dur bakayım.”

“Sen bakma,”dedi,”anne, sen dokunma,sen dokununca daha çok acıyor!”

“Bahçeye bak sen,Cırcına kuşu erik ağacına konmuş mu?”

“Sayıklıyorsun gene” dedi, annesi,” bir kopup bir giriyorsun dünyanın içine ,bizim bahçede hiç erik ağacı olmadı ki!”


Nedime Özcan Arıkdal

7 Şubat 2009 Cumartesi

Gene böyle alıngan mı olurdum büyüseydim ben başka odalarda












Herkes sevdiğinden bıktı usandı
Neden kaldık böyle boynu bükük biz